23 Temmuz 2014

,

Filistin Direnişi ve Düşmanları


Hamas, İslamî Cihad, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve Gazze Şeridi’ndeki diğer direniş güçlerinin “ateşkes önerisi”ne yönelik itirazlarına cevap yetiştiren Filistin cumhurbaşkanı Mahmud Abbas, şu yorumda bulunmuş: “Filistinli grupların Mısır’ın İsrail ile ateşkes yapılması önerisine dönük itirazları hepimizi hayal kırıklığına uğrattı.”

Bu ateşkes, Gazze’den yapılan roket saldırılarına son verilmesi çağrısında bulunuyor, ama o roketlerin sebebi olan, İsrail’in gerçekleştirdiği işgal, kuşatma ve ablukayla ilgili tek kelime etmiyor. Başka bir ifadeyle bu, ateşkes önerisi değil kesinlikle. Yaptığı yorumlarla Filistin Kurtuluş Örgütü başkanı, Fetih’in lideri Abbas, kendisini Filistinli grupların geri kalan kısmından ayırıyor.

2007’deki Hamas-Fetih çatışmasından beri Filistin’deki politik spektrum iyice kutuplaştı. İki ana örgüt arasındaki ayrışma, sadece coğrafî, kurumsal, ideolojik ya da politik bir ayrışma değil. Daha da merkezî olan bir husus da söz konusu örgütlerin direniş ve direniş karşıtlığı olarak özetlenebilecek çatışmalı gündemlerinin yol açtığı bir fay hattı üzerinde yürüyor olması.

Filistin’deki ulusal politika konusunda ayrışma yeni bir konu değil. Filistin ulusal hareketi içinde örgüt politikalarının ana özelliği, ta başından beri, politik ve ideolojik anlaşmazlıklar olageldi. Ancak İsrail saldırılarının yoğunlaşmasına yönelik gerçekleşen direniş momentlerinde bu çatlaklar açıldı. Söz konusu çatlakların bugün birlik ve ortak kader anlayışı ile doldurulması zorunlu.

Ne yazık ki son yıllarda bu eğilim iyice zayıfladı. Direniş, artık Filistinli örgütlerin ihtilafları geride bırakıp altında toplandığı bir şemsiye değil.

Batı ve İsrail medyası, Abbas’ı Filistin’deki en ılımlı politik kampın temsilcisi olarak sunmayı seviyor. Ama Filistinlilerin gözünde onun direnişe yönelik düşmanlığı, Abbas’ı İsrail devletinin resmi olmayan sözcüsü hâline getiriyor. Bu düşmanlık, kendisini hâlâ “ulusal kurtuluş hareketi” olarak sunan bir politik eğilime başkanlık ettiği koşullarda, daha da sorunlu bir nitelik arz ediyor.

Fetih, Filistin direnişini 1965’te başlattı. Altmışların sonunda FKÖ’ye hâkim oldu. Ama Oslo Anlaşması’nı imzaladığından beri örgüt, kurtuluş hareketinin esas işlevlerini terk etti. Hegemonyasını tüm Filistin toplumuna dayatmaya çalışan dışlayıcı bir partiye dönüştü, ayrıca politik karar alma süreçlerini, mali kaynakları ve şiddet araçlarını tekeline aldı.

Fetih’in sorumsuz politikası, FKÖ’yü sömürgecilik karşıtı misyonundan koparıp, onu Filistin Yönetimi seçkinlerinin dar çıkarlarına teslim etti. Örgüt, Filistin toplumunu birçok kuruma ve örgüte nüfuz etmiş olan bir patronaj ağı ile böldü; bugün bu ağ, hem potansiyel liderliği atayan hem de muhalefeti marjinalleştiren bir mekanizma olarak iş görüyor.

Dinamik bir öğrenci hareketinin tarihsel planda önemli bir sahası olan Filistin üniversiteleri, Fetih’in güvenlik ajanları üzerinden, Filistin Yönetimi diktasına tabi hâle geldi. Üniversitelerin işi, örgütçülerin faaliyetlerini ihbar etmek ki bu da, muhalefetteki öğrencilerin politik manada tutsak edilmesine, ayrıca Fetih’in öğrenci hareketi olan Şebiba lehine öğrenci konseyi seçimlerinde tuhaf sonuçların alınmasına neden oluyor.

Oslo projesine bağlı olan Fetih, İsrail ile ekonomiyi normalleştirip güvenliği koordine ediyor. Bu durum, direnişe yüzünü çevirmiş Filistinli ulusal hareketlerin alternatif stratejiler geliştirmesi ve halkın yoğun bir destek sunması ile aradaki ayrışmanın daha da netleşmesine hizmet ediyor.

Gazze’ye yönelik son İsrail saldırısı ve Batı Şeria’daki gösterilerin bastırılması ile birlikte Filistin Yönetimi ve iktidardaki parti, eskiden daha fazla cevval davranıp işgalci İsrail ile işbirliğine girerdi. Bu işbirliği, neredeyse bir ittifak olarak görülebilir. Çoğu zaman direnişe en fazla düşman olan rejimlerle yan yana durmuş olan Fetih, dünya genelindeki Filistin büyükelçiliklerini fesat yuvalarına dönüştürüp, dış istihbarat servisleriyle işbirlikleri kurdu.

Hareket bünyesinde tarihsel açıdan rakip bir dizi eğilimi barındırıyor. Bunların kimi zaman çelişen, ama asla çatışma noktasına gelmeyen politik gündemleri mevcut. Örneğin İkinci İntifada esnasında Fetih’in askerî kanadı olan Aksa Tugayları, İsrail birlikleriyle yaşanan çatışmalarda önemli bir rol oynadı ve sık sık feda eylemleri gerçekleştirdi. Aynı zamanda örgütün önemli güvenlik liderlerinin bir kısmı da İsrail güvenlik servisleriyle işbirliği kurdu.

Batı Şeria’daki Fetih içinde en militan eğilim, sembolik lideri Mervan Barguti’nin tutuklanması ve üyelerinin Abbas eliyle ehlileştirilmesi sonrası, uçup gitti. Fetih’in sadece Gazze’deki askerî kanadı hâlâ faal ve Batı Şeria’daki ana partisine karşı epey eleştirel bir tavır takınıyor.

Fetih, pragmatizmin en ikiyüzlü türünü benimsemiş. Örneğin batılı devletler, Arafat’a Filistin Devleti başbakanına onun gücünü ve etkisini azaltmak için belirli bir konum hazırlaması yönünde baskı uyguladığında, Abbas, ABD’nin söz konusu göreve getirmek istediği tek isimdi. Kısa bir süre sonra Abbas, güvenlik güçlerinin kontrolü konusunda Arafat’la çatıştı, bu çatışma da Abbas’ın 2003’te istifa etmesiyle sonuçlandı.

Bu olayın sonucunda Abbas, Fetih üyelerinin ekseriyeti tarafından, Arafat’a karşı komplo kuran, İsrail ve ABD gündemlerini tatbik eden “Filistin’in Karzai’si” olarak görülmeye başlandı. Abbas, politik sahneden çekildi. Ancak Arafat’ın ölümü ardından Abbas, öngörülü bir kahraman olarak yeniden doğdu, Arafat’ın yerini alacak, Filistin Yönetimi cumhurbaşkanı, Fetih lideri ve FKÖ başkanı olacak en vasıflı kişi kabul edildi.

Halk arasında Filistin Yönetimi’ne yönelik artan öfke üzerinden bir dizi Fetih üyesi, görevlerinden ayrıldı. Bu hamleye, hareket içinde radikal bir değişim talep eden eleştirel seslerin yükselişi eşlik etmedi. Bugün Fetih liderlerinden ve üyelerinden çelişkili ifadeler duymak gayet olağan. Ama kritik momentlerde bu insanlar, Filistin davasının aslî çıkarlarına karşıt bile olsa, mevcut merkezî kararlara bir biçimde teslim oluyorlar.

Doksanların başından beri İslamî Direniş Hareketi (Hamas), özelde Fetih’in genelde seküler FKÖ’nün en önemli politik rakibi hâline geldi. Batılı devletlerce desteklenen Fetih’in aksine Hamas, terörist örgütler listesine dâhil ediliyor. Örgütün doksanlarda artan popülaritesinin ana kaynağı, örgütün Oslo Anlaşması’na karşı şiddetli muhalefeti. Bu itiraz sahada karşılığını, İsrail içinde bir dizi feda eylemi gerçekleştirilmesinde buldu.

Hamas, aynı zamanda gayet iyi bir temele sahip sosyal yardımlaşma kuruluşları ile yardım götürdüğü marjinalleştirilmiş fukaradan yoğun bir destek görüyor, ayrıca örgüt, söz konusu halk kesimlerini seferber etme becerisine de sahip.

İkinci İntifada esnasında Hamas, İsrail birliklerine ve yerleşimcilerine yönelik saldırılarda diğer direniş güçleriyle birlikte hareket etti. Ayrıca İsrail içinde güçlü feda eylemleri gerçekleştirdi. Ancak İkinci İntifada’nın sona ermesiyle Hamas konumunu ılımlılaştırmaya başladı, iki devletli çözümü kabul edeceğine dair imalarda bulundu ve resmî politik sürece katılma konusunda istekli olduğunu beyan etti.

2006’da Hamas, Filistin seçimlerini büyük bir oy oranı ile kazandı, bu zafer Fetih’in ulusal hareket üzerindeki tarihsel hâkimiyetini tehdit etti. Buna cevap olarak, ABD liderliğinde tüm uluslararası toplum, demokratik yollardan seçilmiş hükümeti boykot etti ve Filistin Yönetimi’ne ait kurumlara yapılan mali yardımları kesti.

Hamas ile Fetih arasında artan gerginlik, batı ve İsrail tarafından derinleştirildi, İsrail Fetih’e arka çıktı, söz konusu gerginlik, 2007’de Gazze’de gerçekleşen bir yarı iç savaşla sonuçlandı, sonrasında Gazze’deki Hamas hükümeti ile Batı Şeria’daki Fetih liderliğinde hareket eden Filistin Yönetimi arasında fiilî bir ayrışma yaşandı.

Hamas’ın Gazze’yi alması sonrası İsrail şehri kuşattı, halka yönelik üç kez yıkıcı savaş gerçekleştirdi ve Filistin’deki iç ayrışmanın sürmesi yönünde adımlar attı.

Hamas’ın hareket planını pek sevmeyen çokça insan var. Gazze’deki hâkim konum, otoriter yönetim tarzı, muhafazakâr sosyal kuralların dayatılması ve muhalif gruplarla gazetecilerin nadiren de olsa susturulması ile ilgili olarak, yoğun bir eleştiriye maruz kalıyor.

Ancak İslamî Cihad, FHKC, hatta Fetih’in kimi militan kolları Hamas’ın Gazze’deki idaresinden memnunlar, zira örgüt, burada askerî eğitim ve silâh temini konusunda herkese geniş bir serbestiyet tanıyor.

Ama gene de Hamas’ın 2006 seçimlerine katılması ve sonrasında Gazze’de resmî politik kurumları kullanması, kimi gözlemcileri örgütün Fetih’in yoluna girdiğine dair sözler sarf etmeye itiyor. Bu kişiler, örgütün İsrail ile politik bir sürece girmesinin sadece basit bir zaman meselesi olduğunu iddia ediyorlar.

Bu algı, Hamas, kendisine askerî manada yıllardır yardım eden, örgütü mali açıdan destekleyen, tarihsel planda muhafaza ettiği bölgesel müttefiklerini, Hizbullah, İran ve Suriye’yi terk edip, ABD hegemonyasının gölgesi altındaki, özellikle Katar ve Türkiye gibi diğer bölgesel aktörlerin desteklediği, Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in yükselişe geçmesi sonrası yeni gelişen bölgesel eksene bağlandığında daha da fazla kabul görmeye başlıyor.

Ancak Mısır’da Müslüman Kardeşler’in yaşadığı çöküş ve iktidarın General Abdulfettah Sisi’nin eline geçmesi, Hamas’ın iktidarını ve Gazze’deki yönetme kabiliyetini zayıflattı. Bu olaylar, Hamas için varoluşsal bir krize yol açtı, onu Fetih ile, öncesinde akla bile getirilemez olan bir dizi tavizi içeren bir uzlaşma görüşmesi yapmayı kabule zorladı.

Bunun nasıl olduğunu düşünmek çok önemli ve asla kaçınılamayacak bir görev. Esasında bu tip meseleleri kenara iterek birçoğumuz, zaman içerisinde Hamas ile ideolojik ve politik açıdan belirli bir anlaşmazlığa düşüyoruz. Biz, onunla hâlâ anlaşamıyoruz, anlaşamamaya da devam edeceğiz. Ama İsrail’in ölümcül saldırıları karşısında Filistinlilerin aynı kaderi paylaştığı gerçeği giderek daha açık bir gerçek hâlini aldı.

Bu tarz kritik momentlerde kimi Filistin içi eğilimlerce üretilen sistematik Hamas karşıtı propaganda, bir örgüt olarak Hamas’ı değil, bir pratik, fikir ve bilinç olarak direniş anlayışının kendisini hedef alıyor. Burada farklı taktikler üzerinden gerçekleştirilecek başka bir direniş önerilmiyor. Önerilen, direnişin antitezi, yani sömürgecilikle ittifak kurmak.

Bu sebeple şimdi açık olmak zorundayız. Tüm mevcut örgütlerin gündemlerini ulusal kurtuluş hareketinin bir parçası olarak görmek hatalı. Filistin mücadelesinin destekçileri, bugün itibarıyla içlerinden bir kesimin Filistinlilerin kurtuluş ve kendi kaderini tayin hakkı için verdikleri mücadelenin düşmanı olduğunu ispatladığının farkına varmak zorundalar.

Tarık Dana
21 Temmuz 2014
Kaynak

0 Yorum: